Bağ Kurmak ve İnsan: İnsanlar Neden Bağ Kurmak İster?

Bağ Kurmak ve İnsan: İnsanlar Neden Bağ Kurmak İster?

Psikolojik Kuramlar Üzerinden Bir Paylaşım – Uzm. Psk. Sina Kural

Bağ kurmak denildiğinde hepimizin aklına benzer ama farklı noktalar gelebilir. Kimimiz için bu, hayatın kendisiyle bir anlam ilişkisi kurmak; kimimiz içinse ilişkilerde hissedilen duygusal boşluğu tamamlayan ve destekleyen bir “birlikte olma” halidir.

Peki, nedir bağ kurmak?

Biz insanlar olarak nasıl bağ kurarız, ya da nasıl bağ kurduğumuzu hissederiz?

Tarih boyunca insan, hem kendi içinde hem de çevresiyle çeşitli çatışmalar yaşamıştır. Savaşlar, sosyo-ekonomik dengesizlikler, toplumsal dönüşümler ve bireysel kırılmalar; insanın dünyayla olan bağını zaman zaman koparmıştır. Bu kopukluk, yalnızca dışsal bir ayrışmayı değil, aynı zamanda içsel bir uzaklaşmayı da beraberinde getirir. Ancak bu çatışmanın tam kalbinde, insanın varoluşsal bir ihtiyacı olarak bağ kurma eğilimi bulunur. Sosyal etkileşim, dayanışma ve desteklenme halleri, bireyin duygusal dengesini korumasına ve anlamlı bir yaşam sürdürmesine katkıda bulunur.

Bağ kurmak, aidiyet duygusunun nörobiyolojik temellerini yansıtan bir süreçtir. İnsan, yalnızca “var olmak”la değil, “birlikte var olmak”la bütünleşir. Psikolog Roy Baumeister ve Mark Leary’nin (1995) “The Need to Belong” modeline göre, insanlar kalıcı, anlamlı ve karşılıklı ilişkiler kurma konusunda içsel bir güdüye sahiptir. Bu güdü, beynin ödül sistemleriyle ve özellikle oksitosin hormonunun etkisiyle desteklenir. Nörobilimsel açıdan bakıldığında, güçlü sosyal bağlar beyinde güvenlik ve ödül devrelerini aktive ederken, yalnızlık ve dışlanma duyguları tehdit algısını tetikler (Carter, 2014; Huberman, 2021). Bunu okurken kendi hayatınızda bağ kurduğunuzdaki ruh hal ve duygusal farkındalığınızı devreye sokmanızı öneririm. Bağ kurduğumuzu hissettiğimizde adeta bir başarı gibi hissetmez miyiz? Sanki bir şeyler yolunda gidiyor hissi? Tanımlaması zor ama belki de ‘güven’ hissi olarak da isimlendirebiliriz.

Stephen Porges’in Polivagal Teorisi de bu noktada önemli bir açıklama sunar. Porges’e (2011) göre, sinir sistemi yalnızca fizyolojik güvenliği değil, sosyal güvenliği de düzenler. Bir başkasıyla temas ettiğimizde, bir bakış, bir ses tonu veya bir dokunuş aracılığıyla; vagus siniri devreye girer ve beden “güvendeyim” sinyalini verir. Bu nörofizyolojik yanıt, duygusal regülasyonun temelini oluşturur. Yani bir insanın başka biriyle kurduğu bağlantı, yalnızca psikolojik değil; aynı zamanda biyolojik bir dayanma hattıdır.

John Bowlby’nin bağlanma kuramı da bu biyolojik temeli erken dönem ilişkilere taşır. Bowlby (1988) ve Mary Ainsworth (1978), ilk bakım verenle kurulan ilişkinin, bireyin ileriki yaşamındaki bağlanma biçimlerini şekillendirdiğini öne sürer. Güvenli bağlanma, ilerleyen yaşlarda kişinin ilişkilerinde güven, açıklık ve dayanıklılık geliştirmesini kolaylaştırır. Buna karşılık, güvensiz bağlanma örüntüleri, bağımlılık ya da aşırı mesafe eğilimleriyle kendini gösterebilir. Böylece erken dönemdeki bağlanma deneyimleri, yetişkinlikteki ilişkilerimizin görünmeyen altyapısını oluşturur.

Modern nörobilim ise bu yukarıdaki psikolojik kuramları destekler niteliktedir. Stanford Üniversitesi’nden nörobilimci Andrew Huberman (2021), sosyal bağlanmanın yalnızca duygusal bir deneyim değil, beynin nöroplastisitesiğiyle doğrudan ilişkili bir süreç olduğunu belirtir. Huberman’a göre paylaşılan deneyimler, birlikte geçirilen zamanlar ve duygusal senkronizasyon, beynin “sosyal homeostaz” dengesini güçlendirir. Kısacası, başkalarıyla anlamlı ilişkiler kurmak; stres hormonlarını azaltır, sinir sistemini düzenler ve ruh hâlini dengeye getirir. Bu konuda ilginizi çeker ise Dr. Andrew Huberman’in podcastini dinlemenizi öneririz.

Bağ kurmanın bir diğer yönü de bağımlılıkla ilgilidir. Gabor Maté (2023), “bağımlılığın nedenini değil, acının nedenini sormamız gerekir” derken, bağımlılığın temelde bir bağlantı yoksunluğu olduğunu vurgular. Ona göre insanlar, içsel boşluklarını madde, ilişki veya davranışlarla doldurmaya çalışırken aslında “bağlanma eksikliğini” telafi eder. Bu bakış açısı, psikoterapide bağımlılığa yönelik daha şefkatli ve bütüncül bir yaklaşım sunar: bağ kurma kapasitesi onarılabilir ve yeniden öğrenilebilir bir süreçtir.

Sonuç olarak, bağ kurmak insan olmanın merkezindedir. Nörobiyolojik düzeyde güven, oksitosin ve vagal sistemler; psikolojik düzeyde ise güvenli bağlanma, empati ve anlam ihtiyacı bu sürecin bileşenleridir. İnsanı sağlıklı, dirençli ve umutlu kılan şey yalnızca bireysel gücü değil, kurduğu bağların niteliğidir. Bağ kurmak, bir lüks değil; insanın nörobiyolojik, duygusal ve varoluşsal gereksinimidir. Hepinize desteklendiğiniz, ve anlamlı bağ kurabildiğiniz bir yaşam dilerim…

Referanslar:

Ainsworth, M. D. S., Blehar, M., Waters, E., & Wall, S. (1978). Patterns of attachment: A psychological study of the strange situation. Hillsdale, NJ: Erlbaum.

Baumeister, R. F., & Leary, M. R. (1995). The need to belong: Desire for interpersonal attachments as a fundamental human motivation. Psychological Bulletin, 117(3), 497–529.

Bowlby, J. (1988). A secure base: Parent-child attachment and healthy human development. London: Routledge.

Carter, C. S. (2014). Oxytocin pathways and the evolution of human behavior. Annual Review of Psychology, 65, 17–39.

Huberman, A. (2021, December 20). Science of social bonding in family, friendship & romantic love [Podcast episode]. In Huberman Labhttps://www.hubermanlab.com/episode/science-of-social-bonding-in-family-friendship-and-romantic-love

Maté, G. (2023, April 12). The trauma doctor: Gabor Maté on happiness, hope and how to heal our deepest wounds. The Guardian. https://www.theguardian.com/lifeandstyle/2023/apr/12/the-trauma-doctor-gabor-mate-on-happiness-hope-and-how-to-heal-our-deepest-wounds

Porges, S. W. (2011). The polyvagal theory: Neurophysiological foundations of emotions, attachment, communication, and self-regulation. New York: W. W. Norton.